Evet, uluslararası politikanın en önemli gündem maddelerinden biri kuşkusuz, İsrail’in Arap ülkeleri ile ardı ardına ilişkilerin normalleşmesine yönelik imzaladığı anlaşmalar.
Önce Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ile sonra Bahreyn ile imzalar atıldı (Tabii ABD teşviki ile).
Mossad Başkanı Yossi Cohen’e göre de sırada Suudi Arabistan var.
Anlaşmaların, ilişkilerin geliştirilmesinin yanı sıra özellikle İran’ın bölgedeki nüfuzunun kırılmasına yönelik olduğu herkesin malumu.
Yüksek sesle dile getirilmese de, anlaşmalar Türkiye’ye de karşı bir cephenin oluşumunun habercisi.
Çünkü hem anlaşma yapılan Arap ülkeleri, Türkiye karşıtlıkları ile biliniyor hem de Yossi Cohen başta olmak üzere birçok İsrailli yetkilinin, Türkiye’nin, İran’dan daha büyük bir tehdit oluşturduğu yönünde açıklamaları var.
Gelelim şu çok gizli odalara:
İsrail daha önceki yıllarda Araplar’a karşı İran’la birlikte mavi, Türkiye’le birlikte ise sarı odalar kurmuştu.
Şöyle ki…
1958 yılına dönelim. İsrail, o yıllarda kendisi için büyük bir stratejik planı uygulamaya koyuyor. Çevresindeki düşmanlarının (Araplar) etkisini kırmak için “Çevre İttifakı” adı verilen bu plan, iki aşamadan oluşuyor. İsrail, planın birinci aşaması olarak Türkiye ve İran (Kuzey Üçgeni), ikinci aşama ise Sudan ve Etiyopya (Güney Üçgeni) ile ittifak kurmayı hedefliyor; tabii gerçek niyetini gizleyerek.
…Ve Türkiye, İsrail, İran arasında 1958 yılının Ağustosu’nda İbranice Kalil, İngilizce Trident (Gladyötörlerin üç uçlu mızrağı) adıyla Kuzey Üçgeni oluşturuluyor. Anlaşmaya Türkiye adına dönemin başbakanı Adnan Menderes imza atıyor.
Trident, tamamen istihbarat paylaşımına yönelik bir oluşum gibi görünüyor, ancak İsrail’in amacı özellikle Orta Doğu’daki Arap düşmanlarına hem de dönemin SSCB’sine “bak ben burada yalnız değilim” mesajı vermek. İsrail anlaşmayı sağlamak için Türkiye’yi özellikle “Suriye ve diğer Arap ülkeleriyle ilgili istihbarat vereceğiz”, “Ermeni ve Rum lobisine karşı ABD’de Musevi lobisi devreye girecek” diyerek yemliyor (ABD’deki lobi faaliyeti vaadine ilk başta İsrail’in kendisi bile inanmıyor).
İsrail, anlaşma sonrasında durumu ABD’ye de bildiriyor ve CIA, Trident’i destekleme kararı alıyor. Trident Merkezi olarak Tel Aviv’in kuzeyinde iki bina inşa ediliyor ve inşaat maliyeti CIA tarafından karşılanıyor. Binada İran için mavi Türkiye için ise sarı odalar oluşturuluyor. Nitekim bu sarı odalara Türkiye’den istihbaratçılar gönderiliyor (Mehmet Eymür’ün babası, Hiram Abbas bunlardan bazıları).
Trident, yılda iki kez dönüşümlü olarak anlaşmada imzası olan ülkelerde veya belirlenen başka bir ülkede toplanıyor. Toplantıda, istihbarat paylaşımı yapılıyor, ancak İsrail’in verdiklerine karşılık Türkiye ve İran’ın verdikleri hep daha fazla oluyor.
Anlaşmayı, bırakın imzacı ülkelerin yönetim kademesini, bu ülkelerde bilenlerin sayısı bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar az. Bu durum Mossad raporunda da yer alıyor. Raporda, Bir Mossad ajanının Türkiye’den üst düzey iki dışişleri personeli (ki bu görüşmelerden birisi 2010 yılında Tel Aviv’deki Türk Büyükelçiliğinde görevli bir personel ile- Utanmasınlar diye adlarını gizliyoruz) yaptığı görüşmeden sonra “Trident’ten haberleri yok” diye bilgi gönderdiğine yer veriliyor.
Trident, üçlü olarak 1979 yılında Şah’ın devrilmesine kadar sürüyor. İran’da Humeyni’nin iktidara gelmesi ile birlikte İsrail ve Türkiye, inişli çıkışlı da olsa anlaşmaya bağlı kalıyorlar. Anlaşma uyarınca, Mossad, Türkiye’de bir üs kuruyor ve istihbarat faaliyetlerinde bulunuyor. Türkiye’den de birçok sivil ve askeri istihbaratçı Tel Aviv’e gidip sarı odalarda eğitim görüyor.
…Ve Erdoğan’ın iktidara gelmesiyle özellikle 2009 yılından itibaren Türkiye, anlaşmaya sırt çeviriyor ve 2010 yılındaki Mavi Marmara olayıyla birlikte yükümlülüklerini yerine getirmiyor.
Özetle, mavi ve sarı odalar şu an için işlevsiz.
….Ve İsrail bu kez Arap ülkeleri için yeşil odaları kuruyor.
Karşı cephede ise İran ve Türkiye bulunuyor.
Bakalım kim başarılı olacak?