Zincirli selvinin olağanüstü sırrı

Tarih boyunca hep önemli bir yeri olan İstanbul’da pek çok kişilik ve tarihi mekanlar hakkında efsaneler, rivayetler ağızdan ağıza dolanıp durmuş. İşte bu da onlardan biri;  Sümbül Efendi Cami avlusunda bulunan yaklaşık 1300 yıllık selvi ağacı ve ağaca sarılı zincirle ilgili sır dolu hikayeler sizi de hayrete düşürecek.

Bu efsanevi hikayelerin peşini sürmek üzere Sümbül Efendi Camii’ne gidiyoruz. Bugün İstanbul’un tarihi semtlerinden biri olan Koca Mustafa Paşa’da bulunan cami, manastır arazisine 1284 yılında inşa edilen Hagios Andreas Manastır Kilisesi’yken, II. Bayezıd’ın vezir-i azamı Koca Mustafa Paşa tarafından 1486 yılında camiye çevriliyor. Cami, başta Sümbül Sinan Efendi ve ailesi olmak üzere önemli zatların türbelerinin bulunduğu bir avluya sahip.

Avlunun ortasında pek çok farklı rivayetle nam salmış, Hz. Cabir tarafından dikildiği rivayet edilen efsanevi bir selvi ağacı bulunmakta. Selvi ağacının hemen yanında ise Hz. Hüseyin’in “Çifte Sultanlar” ismi ile anılan kızları Fatma ve Sakine’nin yattığına inanılan, Sultan II. Mahmut tarafından yaptırılmış tunç şebekeli  bir türbe göze çarpıyor. Bir rivayete göre Hz. Hüseyin’in kızları Fatma ve Sakine bu ağacın altında ölmüş, bu ölümün üzerine selvi bir anda kurumuş. Yıllar sonra Sümbül Efendi kuruyan selviyi zincirlerle sararak korumaya almış.  Ancak, zincirin bir ucunu yere doğru sarkık tutmuş ve demiş ki; “Bu ağacın altında kim durur ve yalan söylerse, bu zincir yere doğru uzayacaktır.” Zincirli selvinin efsanevi hikayesi de böylece başlamış ve günümüze kadar birçok yerde konu edilmiş.

Rupert Wilbrandt’ın İstanbul Çeşitlemeleri adlı kitabında selvi ağacına sarılı zincirle ilgili efsaneden şu şekilde bahsedilmiş:

“Eskiden selviye asılmış bir zincir, davacı ve davalı olan iki kişiden hangisinin haklı olduğunu gösterirdi. Davacı ve davalı zincirin altına otururlardı ve zincir haklı olana doğru hareket ederdi. Günün birinde adamın biri başka birine borç para vermiş. Geri ödeneceği gün gelmiş, parayı ödünç alan adam parayı geri ödediğine dair yemin ediyor. Ödünç veren ise bunu inkar ediyor. Kavga etmeye başlıyorlar. Ödünç alan öbürünün sakalına asılıyor ve bağırıyor,diğeri ise karşısındakinin parmağını adamakıllı ısırıyor. Yardıma gelen komşular, ikisini ayırıyorlar ve Sümbül Efendi’nin efsanevi selvisine gitmeye ikna ediyorlar. Gidiyorlar. İkisi de zincirin altına oturduktan sonra, paraları borç olarak vermiş olan adam davasını anlatıyor selviye. Sıra öbürüne gelince, elini kaldırıp yemin etmek için elindeki kamış bastonu davacıya veriyor ve ‘Al senin olsun, ben istemiyorum şu bastonu’ diyor ve yemin etmeye başlıyor, borcu geri ödediğini söylüyor. Etraftakiler büyük heyecanla zincirin hangisine doğru hareket edeceğini bekliyorlar. Selvinin dallarından bir fısıltı işitiliyor ve en nihayet zincir, paraları borç veren adamın istikametine doğru hareket ediyor. Bunu gören davacı fena şekilde öfkeleniyor, çünkü paraların bastonun içinde saklanmış olduğunu bilmiyor; kızıyor, ayağa kalkıyor ve elindeki kamış bastonla zinciri tartaklamaya başlıyor. Bağırıyor, küfür ediyor, zincirin yalancı ve namuzsuz olduğunu ileri sürüyor. Tam o anda baston kırılıyor ve içine yerleştirilmiş altın paralar meydana dökülüyor. Faizi dahil tüm borç olarak verilen miktar.”

Bu rivayet, günümüzde cami müezzinleri ve cemaati tarafından da doğrulanmakta.

Selviye atfedilen önemin bir sebebi de, Sümbül Efendi’nin, bu ağacın altında Allah’ın ruhaniyeti ile görüştüğü rivayetidir.

Zincirli Selvi ile ilgili bir başka inanışa göre de bu zincir kıyametin kopmasını önlüyormuş. Zincir yerinden kopup düşecek olursa o zaman kıyamet koparmış. Ancak yıllar selviyi öylesine yıpratmış ki nihayet zinciri taşıyamamış, yerinden koparak yere düşmesin diye zincir İstanbul Belediye Müzesi’ne kaldırılmış.

Yorumlayın

Your email address will not be published.