Tuncay Güney’den JÖNTÜRK’e: Yalnızca bir avuç dolar için

/

Tam anlamıyla iki ucu kirli değnek. Karışsan olmuyor, karışmasan da… Fakaaat, şu Türkiye’nin mümtaz basın ve yayın organlarında Tuncay Güney adlı şahıs için yazılanları okudukça gördükçe çıldırmamak elde değil. Buyrun detaylara:

Yer: New York’un Broadway Caddesi üzerinde bir ofis.
Zaman: 2002 yaz ayları.

Tuncay Güney gelip de bir türlü dikiş tutturamadığı Amerika’da, çıkardığı dergisinde çalışmak için iş başvurusunda bulunduğu bir Türk gazeteci ile konuşuyor:

Güney: Gaz pompalamaktan (Benzin istasyonunda çalışmaktan bahsediyor) canım çıktı. Ben de eski gazeteciyim ve kendime uygun bir alanda çalışmak istiyorum. Ayrıca elimde de Türkiye’yi sarsacak dosyalar var.

Gazeteci: Valla seninle ilgili pek iyi duyumlarımız yok. Türkiye’de pek çok kişi tarafından arandığınızı biliyoruz. Tüm bunları neden yaptın?

Güney: Tabii ki para için.

Gazeteci: Kimsenin cinsel tercihiyle bir sorunumuz yok, ama senin bu konuyu da para için istismar ettiğin söyleniyor.

Güney:  O da doğru. Bu yolla birçok kişiyle tanıştım.

Gazeteci: Peki, şu  dosyalara gelelim. Ne var bunların içinde?

Güney: Türkiye’yi sarsacak belgeler var elimde. İsterseniz bir tanesini size gösterebilirim. Bu dosyayı yayımladığınızda Türkiye karışır.

Gazeteci: Bunu daha sonra konuşuruz.  Peki, bizden ne istiyorsun tam olarak?

Güney: Ben yalnızca bu dosyaları bu dergide yayımlamak istiyorum. Hepsi bu.

Gazeteci: Ya olmazsa?

Güney: O zaman ben de ne yapıp edip bu dosyaları bir şekilde bir yerlerde yayımlatacağım. Amerika’ya geldim geleli öğrendiğim bir şey var. Burada Musevilerin borusu ötüyor. Ben de borumu öttürmek için gerekirse Musevi bile olurum.

Gazeteci: Biz seninle çalışamayız…

Güney: Bakın çok büyük bir fırsatı tepiyorsunuz….

***

Yer: New York 42′inci Sokak üzerindeki bir kafe.

Zaman: 2002 yaz ayları.

Tuncay Güney,  “Elimdeki dosyalardan bir tanesini size göstermek istiyorum. Bir bakın. Haber değeri bulmazsanız yayımlamayın” diyerek, gazeteciyi buluşmaya çağırır. Güney ve Gazeteci arasında şu konuşmalar geçer:

Gazeteci: Bunların sahte olmadıklarını nereden bilelim? (Belgeler, günlerdir kamuoyunda aylardır tartışılan Ergenekon Lobi Örgütlenmesi’ne aitti)

Güney: Bakın ben, birçok sahte belge hazırladım bugüne kadar. Fakat bunlar sahte değil. Türkiye’yi yönetin derin devletin tüm kadroları burada. Bu belgenin yayımlanması için de en iyi yayın organı sizinki.

Gazeteci: Bu nereden çıktı?

Güney: Ben de gazeteciyim. Neyin ne olduğunu biliyorum. Hangi yayın organının kim üzerinde nasıl bir etki yapacağını bilirim. Sizden hiçbir şey istemiyorum. Tek isteğim, bana belirli bir maaş vermeniz. Bu olursa tüm dosyaları burda yayımlarız.

Gazeteci: Maalesef, ben ve ortaklarım bu işin içine girmek istemiyoruz.

Evet, Tuncay Güney, işte böyle biri. Sahte belge hazırladığını, para ve güç için gerekirse Musevi olabileceğini  rahatça söyleyebiliyor.

Türkiye’nin basın ve yayın organları da Tuncay Güney’i  neredeyse yere göğe sığdıramıyor. Hele bir de Amerika’ya CIA tarafından kaçırıldığı falan söylenmiyor mu (Hani bilmesek)?

Gel de çıldırma.

Yorumlayın

Your email address will not be published.