New York, casuslar, entrikalar ve İstanbul

Şeytanın Avukatı yazıyor: Bugünlerde kendimi yalnızca bir konuda okumaya, araştırmaya verdim. Pandemiyle birlikte başladı bu; yaşadığım New York’ta uç verdi, ama şimdilerde bir süredir bulunduğum İstanbul’da resmen “peak” vaziyetinde. Ben ki özellikle İstanbul’da olduğumda Pera’nın, Kurtuluş’un, eski İstanbul’un grinin her tonunu yansıtan arka sokaklarında avarelik etmeyi, buralarda abonesi! olduğum mekanları peş peşe ziyaret etmeyi, kısacası haz biriktirmeyi seven biri olarak bu hale geldiğime inanamıyorum.

Ne mi okuyup araştırıyorum? Ne yakınen takip ettiğim Türkiye’nin dış politikasını ne Donald Trump’ın Türkiye’deki bağlantılarını ne de İlluminati’nin Türkiye bağlantılarını… Çok daha özel bir konuyla ilgileniyorum.

Konuyu anlatmadan önce biraz geri besleme (feedback) yapmak farz. Pandemi ilk işaretlerini verdiğinde New York’ta benden yaşlı bir kadınla “date” halindeydim. Kadın, New York’ta bir üniversitede öğretim üyesi ve eski bir Dışişleri Bakanlığı çalışanı! Büyüleyici ve insanı esrarengiz çağrışımlara gark eden gözleriyle aklımı başımdan almıştı bir dost meclisinde.

İkimizde ilişkide ifrata kaçtık kaçmasına da otururken, konuşurken, yemek yerken büyülendiğim kadın yatakta tam anlamıyla başkalaşım geçirip, bambaşka biri oluyordu. XXX’li kısım değil söz konusu olan; bu durum sigara içmeye başladığımızda ortaya çıkıyordu.

Daha ilk buluşmamızda (onun evinde) bir şişe Turning Leaf California White Zinfandel’in hemen ardından “date” olmanın şartlarından sonuncusunu yerine getirip, sigara (pot değil) aşamasına geçmiştik. Kadının büyüleyici gözlerinin derinliklerine baka baka gururla (kibirle karışık biraz) sigarasını yakmıştım. Bir nefes ve ardından şu cümle gelmişti: “Beyoğlu’daki duvarların dili var biliyor musun…” (Evet Türk olduğumu biliyor. Bunun ilişkinin ilerlemesinde etkili olduğunu daha sonra söylemişti.) Bunları söylerken bana baksa bir şeyler söyleyecektim, amma velakin kadın derin derin karşıdaki boş duvara bakıyordu.

…Ve ardı ardına gelen cümleler seli: “David Bohm maddenin yoğunlaşmış enerji olduğunu söylüyordu”, “Doğru ve bu nedenle Beyoğlu’ndaki duvarların dili var”, “O duvarları bir konuştursan ne entrikalar, ne karanlık sırlar dökülür ortaya”, “İstanbul casusların Mekke’sidir ve hep öyle kalacaktır”, “İstanbul tüm dünya için hafızasında taşıdığı sırlar ve gizemler için çok çok önemlidir…”

Bunlar gibi akla ziyan cümleler… Tamam, Bohm’un fizikte bazı kapıları açtığına, canlı, cansız her varlığın aslında bir hologram olduğunu ve bu nedenle de kodlar barındırdığına ilişkin üstün körü bazı bilgilerim vardı, ama Beyoğlu, casuslar, entrikalar, nereden çıkmıştı?

Aklımda binbir türlü düşünce… Suratımın düştüğünü belli etmemeye çalışıyordum, ama o makinalı tüfek gibi kendi kendine konuşup duruyordu. “İyi misin” diye sorduğumda, cevap bile vermiyordu; kusacak gibiydim. Neyse sigarasını söndürüp uykuya daldı da işkenceden kurtuldum..

Bu durum, birkaç buluşmada da devam etti. Bir dönem Gümüşsuyu’ndaki Alman Konsolosluğu’nun hemen yanındaki Park Otelin barında casusların birbirleriyle nasıl “Gülen Maske” (Smiley Mask) oyunu oynadıkları, birbirlerinin gözlerinin içine baka baka nasıl “Bebeğim, Ben Bir Casusum” şarkısını söylediklerini, Pera’nın Lobisi’nde fink atan ABD, Rus, Fransız, İngiliz ajanların birkaç sokak ötedeki kulüplerde hangi dansözlere abayı yaktıklarını, homoseksüel olanları, kimlerin iki hatta üç taraflı olduğunu, saklı Bizans ve Osmanlı hazinelerini, bazı paha biçilmez kitapları ele geçirmek için verilen savaşları, tarih dersi dinlercesine dinledim ondan.

…Ve tabii anladım da onun Dışişleri Bakanlığı adına İstanbul’da çalışırken asıl görevininin ne olduğunu, ama yüzüne vurmadım.

Son görüşmemizde (İstanbul’a gelmeden iki gün önceydi ve benim evimdeydik), XXX sonrası yine sigara içerken çok fazla konuşmadı. Sanki, bir daha görüşmeyeceğimizi biliyor gibiydi. Duvara bakarak tek bir cümle çıktı ağzından: “İstanbul, duvarları konuşursa dünyanın kaderini değiştirebilir. Madem oraya gidiyorsun araştırsana.”

Sonrasında ikimizi de ürperten bir öpücük ve perde…

Evet, şimdilerde İstanbul’dayım… Beyoğlu’nun, Gümüşsuyu’nun, Şişli’nin, Beşiktaş’ın gri sokaklarından yansıyan sesleri dinliyorum, Bohm’u okuyup, duvarların konuşup konuşamayacağını araştırıyorum.

Aklımda “İstanbul, dünyanın kaderini değiştirebilir” sözleri ve o kadının büyüleyici, gizemli gözleri.

Bir ses lütfen…

Yorumlayın

Your email address will not be published.