Damat Berat’ın posta kutusundan maydanozlu köfteler (Neler var neler)

Yok yok bu e-postalarda. Redhack’in ele geçirdiği Tayyip Erdoğan’ın damadı Berat Albayrak’ın e-postaları şimdi de Wikileaks’te (TIKLAYIN)… Türkiye’nin son 15 yılına ışık tutan e-postalarda, IŞİD petrolüyle damat ilişkisinden Fenerbahçe’ye kurulan kumpasa, Sümeyye Erdoğan’ın hezeyanlarından damadın doktorasını nasıl torpille aldığına, Berkin Elvan cinayetinden FETÖ ile AKP işbirliğine ilişkin tam 57 bin 900 ileti bulunuyor.

İşte bunlardan bazıları:

1) Berat Albayrak, “Erdoğan yargılansın dedi” iddiası: Yayınlanan e-postalara göre Berat Albayrak’ın Change.org’da “Recep Tayyip Erdoğan Savaş Suçlusu Olarak Yargılansın” kampanyasına imza attığı iddia ediliyor. Mehmet Ekinci tarafından Ocak ayında başlatılan kampanyada Erdoğan için “Uluslararası Ceza Mahkemesin’de yargılanmasını talep ediyoruz” ifadesi yer alıyor.

İddialar arasında Change.org’dan, kampanyaya katıldığı için Berat Albayrak’a bir “teşekkür” e-postası atıldığı görüntüsü yer alıyor.

2) Berat Albayrak’ın doktora tezini başkası yazmış: E-postalara göre Berat Albayrak’ın Meclis’te okunduğu sırada zor durumda kaldığı doktora tezini kendisinin yazmadığı ortaya çıktı. CHP’li Aytuğ Atıcı Meclis kürsüsünden Berat Albayrak’ın nükleer santrali eleştiren doktora tezini okudu, damat Albayrak cevap verememişti. İşte o e-posta:

From:erisaharican@yahoo.com To: beratalbayrak@yahoo.com Date: 2010–06–02 06:43 Subject: tez izleme sunum

Sevgili Berat, Yarın ki tez izleme ile ilgili, 12 slayttan oluşan bir sunumu sana gönderiyorum. Tez jüri üyelerinin sayısı kadar çoğaltırsan iyi olur. Şimdi ben model taraması da yapıyorum. Tezle ilgili eksiklikleri de tamamlamaya devam edeceğim. Kolay gelsin, iyi çalışmalar, yarın görüşmek üzere. Erişah

Sevgili Berat Bey, Ekteki dosyada da göreceğiniz gibi, geçen hafta size verdiğimiz “yapılacaklar listemiz”deki görevlerin büyük kısmını tamamladık. Sadece Türkiye’deki yenilenebilir enerji kaynakları ile ilgili kısa bir yer kaldı. Onun dışında biz an itibariyle ekonometrik modele başlıyoruz. O konuda da gelecek hafta verileri toplayarak Doç. bir arkadaşımızla o kısmı da tamamlayacağız. Sizden de şunları rica ediyoruz: * Proje finansmanı ile ilgili olan ve başında 292 bulunan İngilizce metnin dip notlu çevirisi. * Geçen haftadan kalan görevlerinizi tamamlama. * Dip notlarda çok fazla tekrar edenleri saptayıp yerine yeni kaynakları yerleştirme. * Genel olarak tezi gözden geçirerek, eksik bulduğunuz yerleri bize söylemeniz. Mevcut durumlar itibariyle, bayram sonrası sizinle görüşeceğiz. Biz bu arada kendi kısımlarımızı bitiriyoruz. Size de çalışmalarınızda başarılar dileriz. Prof. Erişah ve asistanları

Berat Albayrak’ın maillerine göre tezi hazırlayan isim Marmara Üniversitesi’nden Prof. Dr. Erişah Arıcan. 2015 Ağustos ayında Marmara Üniversitesi Bankacılık ve Sigortacılık Enstitüsü Müdürlüğü görevine atan Arıcan, 1 Nisan 2016 tarihinde ise Borsa İstanbul Yönetim Kurulu Üyeliğine seçildi.

3) Fenerbahçe aleyhine verilen ilanları damat koordine etmiş: 3 Temmuz sürecinde Fenerbahçe aleyhine İngiltere ve İsviçre’de gazetelere verilen ilanların Berat Albayrak tarafından koordine edildiği ortaya çıktı.

4) IŞİD petrolü damat ilişkisi: E-postalar Albayrak’ın adı IŞİD’le petrol ticaretiyle birlikte anılan Powertrans şirketiyle bağlantısını açık şekilde gösteriyor. Powertrans’ın IŞİD kontrolündeki petrolün ticaretini yaptığına dair bazı haberler daha önce de yayınlanmıştı. Albayrak, Powertrans’la bağlantısını defalarca inkar etti ama e-mailler aksini ispatlıyor.


DAMAT BERAT’IN IŞİD PETROLÜYLE İLGİLİ JÖNTÜRK’ÜN ÖZEL HABERİ


Albayrak’ın Powertrans’la 2012 yılından bu yana bağlantısı bulunduğu açıkça anlaşılıyor. Arşivde Albayrak’la CEO’su olduğu Çalık Holding’in insan kaynakları müdürü Betül Yılmaz arasında Powertrans’la ilgili 30 kadar mail bulunuyor. Yılmaz, Powertrans’ta işe alınacak kişiler ve çalışanların maaşları gibi personel meseleleri için Albayrak’ın onayını istiyor.

5) Egemen Bağış’ın 17–25 Aralık tehdidi: Bağış, damada bir e-posta gönderiyor ve Yüce Divan’a gönderilmesi halinde olacaklara ilişkin üstü kapalı bir tehdit savuruyor. Bağış, “Yüce Divan’a gönderilmezsem konu bir defa gönderilirsem çok defa konuşulur” diyor. İşte o mail:

From:ebagis@gmail.com To: serhatalbayrak@yahoo.com, beratalbayrak@yahoo.com Date: 2014–12–28 20:47 Subject: Algı Operasyonu ile mücadele

Arkadaşlar, Bildiğiniz gibi, Paralel İhanet Çetesi ve Doğan Grubu hakkında soruşturma komisyonu kurulan biz 4 bakanın Yüce Divana sevk edilmesi için muazzam bir algı kampanyası yürütüyor. Bu algı kampanyasının etkisi maalesef sadece toplum üzerinde değil parti grubumuz ve Hükümetimizin bazı üyeleri üzerinde bile etkili olabiliyor 🙂 Bu algı kampanyası ile mücadele edilmesi gerektiğine Sn Cumhurbaşkanımızın da inandığı kanısındayım. Bu yüzden karşı bir algı kampanyası başlatmamız gerektiği inancıyla çalışma arkadaşlarıma aşağıdaki kapsamlı notu hazırlattım. (Ethem Sancak ağabey de benden bazı argümanları hazırlamamı rica etti.) “4 Bakanımız neden Yüce Divana sevk edilmemeli?” sorusuna cevapları hazırlarken Zafer beyin ekibinden ve 4 Bakan olarak komisyona verdiğimiz ifadelerden de yararlandık. Ortaya çıkan detaylı metni sizlerle de paylaşmak, katkı ve eleştirilerinizi istemek ve uygun bulursanız bu argümanların uygun bulduklarınızı yayımlamanızı talep etmek isterim. Bu argümanları bizim ağzımızdan vermektense haber formatında vermek daha etkili olabilir diye düşündüm ama sizlerin her türlü önerisine de açığız. Aşağıdaki 20 maddeden oluşan notu okuduktan yorumlarınızı paylaşırsanız sevinirim. TBMM kapalı olduğundan bu ara İstanbul’dayım. Arzu ederseniz yüzyüze de konuşabiliriz. Selam, sevgi ve saygılar. Egemen BAĞIŞ — — — — — — — — –

Bakanlar Yüce Divan’ a Neden Gönderilmemeli?

1) Ortada suç oluşturacak FİİL yok. 17 ve 25 Aralık’a konu olan, İran ile Halk Bankası üzerinden yapılan altın ve dış ticaret işlemlerinin tamamen mevzuata uygun olduğu, Gana’dan gelip Dubai’ye giden altınlar ile ilgili işlemlerin gerek mevzuat ve gerekse yasalara aykırı bir durum oluşturmadığı, bahse konu altınların TR’de serbest dolaşıma sokulmadığı, dolayısıyla ortada bir kaçakçılık fiilinin bulunmadığı ve imar konularında alınan kararların suç olmadığı ortada. Zarrab’ın İran’a yaptığı işi yapan onlarca daha başka şirketler olduğu görüldü. İmar ile ilgili alınan tüm kararların yasal olduğu tespit edildi. Gerek 17, gerekse 25 Aralık dosyalarına bağımsız yargı takipsizlik vererek hiç bir suç işlenmediğini, herhangi bir suç fiilinin oluşmadığını ilan etti. Ayrıca yapılan dinleme ve takiplerin hukuka ve anayasaya aykırılık teşkil eden düzmece ve kurgu olduğu tespit edildi. Yasadışı yollardan elde edilen bu düzmece, hukuka aykırı ve hukuken geçersiz delil müsveddeleri, gerek Anayasa’ nın 36/8 maddesine ve gerekse CMK’ nın ilgili maddeleri olan 217/2 md — 206/2 md ve 289/1- i maddelerine göre “delil olarak kullanılamaz, bu tür deliller derhal imha edilir ve bunlarla hiçbir şekilde suçlama yapılamaz ve hüküm oluşturulamaz” demektedir.

2) 4 Bakan’a İsnat Edilen Suçların ve Eylemlerin Oluşmadığı, Gerçekleşmediği Belirlendi. — Çağlayan’a isnat edilen İran ilintili dış ticaret işlemlerinde Sarraf’a imtiyaz sağlama ve Gana’dan gelip Dubai’ ye giden altınlarla ilgili olarak kaçakçılık kanununa muhalefet etme iddialarının gerçekleşmediği, iddia edilen bu konularda gerek Halkbank Teftiş Kurulu ve gerekse Gümrük Müfettişliği’nce hazırlanan raporlarda ve bilahare Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı’nca yapılan incelemeler sonucunda verilen takipsizlik kararlarıyla iddia edilen suçların kesinlikle oluşmadığı ve kendisinin hiçbir dahli ve eylemi olmadığı açıkça görüldü. Gerek 17 gerekse 25 Aralık dosyalarına bakan bağımsız yargı, takipsizlik kararı vererek, ortaya atılan mesnetsiz ve düzmece iddialarda hiç bir suç ve fiilin işlenmediğini ilan etti. — Güler’e isnat edilen; Sarraf’a emniyet şeridi kullanma ve koruma polisi verme, yakınlarına istisnai vatandaşlık sağlama, şahısla ilgili adli çalışma olup olmadığını inceletme ve hakkında basında çıkacak haberleri engelleme fiillerinin gerçekleşmediği tespit edildi. — Bağış’ a isnat edilen; şahsın otel kiralama girişimine ve yakınlarına vize alınmasına aracılık ettiği iddiasının tamamen uydurma olduğu, Bağış ile şahsın otel konusunda tek bir diyaloğunun dahi olmadığı, şahsın oteli yada otel projesi olmadığı gibi Bağış’ın şahsın söz konusu otel düşüncesi için bile herhangi bir ilçe yada Büyükşehir Belediyesi veya Turizm Bakanlığı yetkilisini aramadığı tespit edildi. Sarraf’ın yakınlarının Bağış’ın aracılığı ile vize almadığı, vize başvurusu dahi yapmadığı ve Bağış’ın aracılığı ile tek bir vize alınmadığı ispat edildi. Ayrıca Bağış’ın şahısla ilgili soruşturma olup olmadığını araştırdığı iddiasının tamamen yalan olduğu, tek bir yetkilinin bile Bağış’ın böyle bir araştırma yaptığına dair beyanı dahi olmadığı ve şahsın faaliyetleri ile ilgili basında haber yapılmasını önlediği iddiasının da aynı şekilde sadece iftira olduğu belirlendi. Tek bir medya çalışanı veya yöneticisinin bile “Bağış kişi ile ilgili bir haberi engellemek için bize baskı yaptı” demediği ve diyemeyeceği Bağış tarafından izah edildi. — Bayraktar hakkında isnat edilen özel imtiyazlı imar planları hazırlattığı ve usulsüzlüklere göz yumduğu iddialarının da gerçekleşmediği, İstanbul’da kurulduğu iddia edilen Çetenin var olmadığı gibi Bayraktar ile alakasının bulunmadığı belirlendi.

3) Darbe Girişimi İddiası Son bir yıldır Hükümet ve Ak Parti yetkilileri 17 ve 25 Aralık operasyonlarını Paralel İhanet Çetesi tarafından kurgulanmış bir darbe girişimi olarak takdim etti. Bu noktada bir kişinin dahi Yüce Divan’ a gönderilmesi bu tezi çürütecek ve Paralel İhanet Çetesi tarafından kurgulanmış bir darbe girişimi tezi kimse tarafından ciddiye alınmayacaktır. 17 Aralık sabahından itibaren, basta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere kendilerine tehdit gördükleri tüm AK Partililere karşı itibar suikasti başlatan Paralel İhanet Çetesi’nin en önemli amacı darbe iddiasını bertaraf ederek eski sempatizanlarını ve himmet adı altında söğüşledikleri hayırseverleri yeniden kazanmaktır.

4) Takipsizlik Bakanların dışında kalan 17 ve 25 Aralık darbe girişiminin tüm mağdurlarının davaları bağımsız yargının verdiği takipsizlik kararı ile düşmüşken, bir kişinin dahi Yüce Divan’a gitmesi verilen takipsizlik kararlarını tartışmaya açacaktır. Muhalefet ve Paralel İhanet Çetesi çevrelerinin amacı, Yüce Divan’a sevk kararını Savcıların verdiği takipsizlik kararlarına karşı milli iradeyi temsil eden TBMM’nin üst kararı olarak lanse etmek ve ek delil olarak gösterip tüm davaları yeniden açmak ve ilgili tüm kişileri yeniden yargılatmaktır.

5) Siyasi Oyun — Parti Olma Bilinci Kelime anlamı “taraf” olan Parti sözcüğünün AK Parti çevrelerince iyi algılanması gerekir. Cumhuriyet tarihinde kendi partisi tarafından Yüce Divan’a gönderilen tek kişi rahmetli Özal’a hakaret ve ihanet iddiası ile partisi tarafından dışlanan İsmail Özdağlar olmuştur. TBMM’nin kuruluşundan bu güne kadar 70’e yakın Soruşturma Komisyonu kurulmuş, 120’den fazla kişiyi incelemiş ve sadece 17’si ile ilgili Yüce Divan’a sevk kararı almış, geri kalanının Yüce Divan’a sevkine gerek olmadığı yönünde karar vermiştir. Siyasi amaçlı bir algı kampanyasının etkisi ile ortada delil ve fiil yokken üstelik tüm davalar takipsizlik ile sonuçlanmışken Yüce Divan’a sevk kararı kolaycılıktan da öteye vicdansızlık ve siyasi bir şov haline dönüşmüş bir cadı avıdır.

6) Algı Operasyonu Paralel İhanet Çetesi tarafından kurgulanmış bir darbe olduğu son derece açık olan 17 ve 25 Aralık girişimlerinde başarısız olmalarına rağmen algı oluşturma konusunda başarılı olduğu teslim edilmelidir. Toplum saldırıya uğrayan Bakanların hangi suç ve iftiralarla isnat edildiklerini bilmezken hafızalarda yer eden kavramlar, ayakkabı kutusu, para sayma makinası, çikolata, kasa gibi algısal kelimeler olmuştur. Paralel İhanet Çetesi’ne karşı kullanılan ‘ananas’ metaforu da algı açısından bir o kadar etkili olmuştur. 17 ve 25 Aralık süreçleri öncesinde Doğan Medya ile ittifak kuran, Paralel İhanet Çetesi ve Medyası tarafından yönetilen algı operasyonunun bir sonraki hedefi Ak Parti içine nifak sokarak Haziran 2015 sonrası ülkeyi rahat yönlendirebilecekleri zayıf bir koalisyon hükümetinin yönetmesini sağlamaktır.

7) Yüce Divan Ne Kadar Adil? Bugüne kadar verdiği birçok yanlı ve siyasi karara rağmen Anayasa Mahkemesi’nin adil ve makul bir yargı platformu gibi sunulması da bu algı operasyonunun diğer bir çabasıdır. Üyelerin bir kısmı değişse bile raportör ve çalışanlarının önemli bir kısmının hala Paralel İhanet Çetesi’ne sadık elamanlarından oluşan bu yapının, sağlıklı ve adaletli bir hukuki karar vermesini beklemek saflık olacaktır. Twitter’ın kapanması konusunda, Telekomünikasyon Başkanlığı’nda ki atamalarla ilgili ve tam gün yasası konusunda aldığı kararlarla Hükümeti sıkıştırma ve zora sokma konusunda kararlılığı bu kadar net olan bir kuruma 4 eski Bakan’ı gönderip adaletli bir karar beklemek abesle iştigal etmekten başka bir şey olamaz.

8) Soruşturma Komisyonun Fonksiyonu Noterlik midir? TBMM Soruşturma Komisyonu’nun İç Tüzük ve Anayasa ile belirlenmiş görevi bir noter gibi iddiaları tasdik etmek değil, tam aksi iddia edilen eylemlerin gerçekleşip gerçekleşmediğini incelemek ve SADECE gerçekleştiğinin tespit edilmesi halinde Yüce Divan’a göndermektir. Eylemlerin ispat edilmemiş olması, tam aksine gerçekleşmediklerinin tespit edilmiş olması durumu ise Yüce Divan’a sevke yer olmadığı yönünde bir kararı gerektirmektedir. Buna rağmen Yüce Divan’a sevk kararı vermenin dünyevi, hukuki, uhrevi ve vicdani vebali iyi hesaplanmalıdır.

9) Emniyet ve Yargıda Ceza Alanlar 17 ve 25 Aralık sonrası Paralel İhanet Çetesi mensubu olduğu tespit edildiği için, hakkında soruşturma açılan veya görevden alınan tüm emniyet ve yargı mensupları da bir Yüce Divan’a sevk kararı sonrası haklarındaki kararlara itiraz edecek bir zemine kavuşacaktır.

10) Ak Parti İçin Sonun Başlangıcı Bugüne kadar “kol kırılır yen içinde kalır” zihniyeti ile kendi iç disiplinini çok iyi çalıştıran Ak Parti’nin tabir caizse sırf dış güçler istedi diye kelle vermesi, mensuplarının dayanışma duygularını zedeleyecek, tabanı demoralize edecek ve Yüce Divan süresince (ki tahmini 3 yıl) yolsuzluk iftiralarını gündemde tutarak sonunun başlangıcı olacaktır. Yüce Divan’a sevk etmeme kararı en fazla bir hafta konuşulacak ama sevk kararı, yıllarca sürecek olan Anayasa Mahkemesi kararını ilan edene kadar medya ve toplumun ilgisini konu ve isnatlar üzerinde canlı tutacaktır.

11) Parti İçi Liderlik İddiası ile Fitne Çabası Ak Parti’yi sandıkta demokratik yollarla yenemeyenler Yüce Divan tartışması üzerinden kurucu Genel Başkanımız Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Davutoğlu arasına bir fitne sokma çabası ile emellerine kavuşma hayali kurmaktadır. Parti içinde de sayıları çok az olmakla birlikte maalesef böyle bir karışıklıktan medet ve makam umanlar mevcut olduğu gibi hiçbir hal ve karda iktidar olabilme umudu kalmayan ezeli muhalefetin de iştahı kabarmaktadır. Parti içinde de Yüce Divan’a sevk kararı çıkarmak için çaba gösterenlerin gerek kapatma davası sürecinde, gerek gezi sürecinde gerekse de 17 ve 25 Aralık süreçlerinde adeta arazi olmuş ve liderini yalnız bırakmış kişiler olmaları bir tesadüf değildir. Ak Parti’nin geçmişini kirli, çarpık, yolsuz ve cahil; yeni yönetimini ise temiz, doğru, dürüst ve bilge gösterme çabası sadece ve sadece fitne çabasıdır. Bu yaklaşımın asıl amacı Partinin dünü ile yarını arasındaki bağı koparmak, “asıl lider kim?” gibi fitnebaz yaklaşımlarla Kurucu Genel Başkan Erdoğan ile Başbakan Davutoğlu arasına nifak sokmak ve Türkiye’nin 2023 hedeflerine ulaşmasına mani olmaktır.

12) 30 Mart ve 10 Ağustos BERAAT Kararları Ak parti 17 ve 25 Aralık’ta Paralel İhanet Çetesi’nin ortaya attığı iddiaları reddetmiş, çürütmüş ve hakemliğine her zaman güvendiği milletin takdirine razı olacağını bildirmiştir. Demokrasi tarihimizde hiç bir siyasi hareketin uğramadığı kadar iftira, hakaret ve saldırıya uğrayan AK Parti’nin her iki seçimden de zaferle çıkması aslında milletimizin bu iddiaları reddettiğini ve iftiralardan BERAAT ettirdiğini ortaya koymuştur. Bu noktada meclisin vereceği bir Yüce Divan’a sevk kararı milyonlarca seçmene karşı da büyük bir haksızlık ve sükutu hayal kaynağı olacaktır.

13) Çözüm Sürecinin Hedef Alınması Halk Bankası üzerinde hiç bir yetki ve sorumlulukları olmadığı halde Halk Bankası üzerinden iftiraya uğrayan 3 Bakan’ın da Güneydoğulu olması bir tesadüf değildir. Muş’lu Zafer Çağlayan, Siirt’li Egemen Bağış ve Mardin’li Muammer Güler’in hedeflenmesinin arkasında Paralel İhanet Çetesi ve taşeronluğunu yaptıkları dış güçlerin çözüm sürecinden duydukları rahatsızlıkların da payı büyüktür.

14) Rüşvet İçin Yetki Kullanımı Gerekir Bakanlara isnat edilen suçlamada iddia edilen eylemlerin rüşvet kapsamına girebilmesi için bu eylemlerin kendi yetkileri içinde olması gerekir. Halk Bankası’ndan sorumlu Bakan hakkında hiçbir iddia dile getirilmez iken Halk Bankası üzerinde hiç bir yetki ve sorumluluğu bulunmayan 3 Bakan’ı Halk Bankası’nın yasal ve milli çıkarlarımızla uyumlu faaliyetleri yüzünden töhmet altında bırakmak hiç bir mantığa sığmaz. Keza Gümrük ile ilgili iddialar Gümrük Bakanlığı’nın ve İstanbul’daki imar konularının Büyükşehir Belediyesi’nin yetkileri içinde olmalarına rağmen yetki ve sorumluluk sahibi olmayan bu 4 Bakan’ın suçlanması manidardır.

15) Neden Bu 4 Bakan? Zafer Çağlayan: Ülkenin dış ticaretini arttırmak için canını dişine takan ve sağlığını bile ihmal edip, bakanlık süresi boyunca kalp damarlarına 4 stent taktıran Çağlayan, 27 yıllık sanayici ve ihracatçı kimliğini ve Ankara Sanayi Odası Başkanlığı’nı bırakarak, ailesine rağmen, Tayyip Erdoğan’ı kıramayıp millete hizmet için siyasete girmiş, ülkenin ihracatını Cumhuriyet tarihinin rekor seviyesine çıkartmış, bu vesileyle ülke ekonomisine, yatırımına ve istihdamına çok büyük katkıları olmuş ve bu yollarla ülkenin başına bela olmuş olan cari açığın azaltılmasını kendine amaç edinmiştir. 3 ayrı bakanlık görevini 6,5 yılda yapan, bu surecin son 4,5 yılını işadamları ve ihracatçılarla birlikte 180’den fazla yurt dışı iş seyahati yaparak, bu süre içinde belki de dünyada eşine hiç rastlanılmayacak bir biçimde neredeyse dünyanın çevresini 50 kez kateden yani 2 milyon km’den fazla uçakla seyahat etmek zorunda kalan ve TR’nin maruz bırakıldığı yüksek faiz lobisinin her fırsatta karşısında duran ve eleştiren biriydi. Yukarıda bahsedilen çalışmaları ve aşağıda açıklanan nedenlerle ihracatımızın artması ve cari açığımızın kapanması için Halk Bankası’nın Zafer Çağlayan ile işbirliğinin kızdırdığı çevreler, bu Bakanı hedefe aldılar. Muammer Güler: Meslek hayatı boyunca Türkiye’nin birçok büyük ilinde Valilik yaptıktan sonra İstanbul gibi bir mega şehirde 10 yıl başarılı bir Valilik dönemi geçiren Güler, Kamu Güvenliği Müsteşarı olarak bürokraside yükselebileceği en yüksek noktaya kadar en ufak bir soruşturma bile geçirmeden tırnakları ile tırmanmıştı. Memleketi Mardin’den Milletvekili seçilmesinin ardından TBMM’de İçişleri Komisyonu Başkanı olarak başarılı yasama çalışmalarına imza attı. Ak Parti’nin derin güvenlik bürokrasisi ile olan en güçlü bağlarından birini koparmak isteyen Paralel İhanet Çetesi’nin doğal hedefi olan Muammer Güler partisine ve liderine sadakat konusunda örnek gösterilebilecek bir yapıya sahiptir. Egemen Bağış: 17 yıl yaşadığı ve oybirliği ile seçilerek 3 sene Türk Amerikan Dernekleri Federasyonu Başkanlığı yaptığı ABD’den Tayyip Erdoğan’ın daveti üzerine 2002’de yurda dönen ve İstanbul milletvekili olan Bağış ülkesinden yıllarca uzak kaldığı halde siyasete, teşkilatına hızla ısınarak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hep yakın çalışma ekibi içerisinde yer aldı. Egemen Bağış, sanat dünyasıyla, sivil toplum kuruluşlarıyla, farklı inanç gruplarıyla, toplumun farklı kesimleriyle çok iyi bir diyaloğa sahip olması, çok iyi derecedeki İngilizcesiyle ve siyasi manevra kabiliyetiyle Türkiye’yi uluslararası arenada çok iyi temsil etmesi, Bakanlığı’nda paralel yapılanmaya fırsat vermemesi, Avrupa Birliği ile dişe diş bir müzakere süreci yönetmesi ve Avrupa’da İslam’a hakaret üzerinden siyaset yapan aşırı sağcılara haddini bildirmesi ile Paralel İhanet Çetesi’nin dikkatini üzerine çekti. 17 Aralık’tan bir hafta önce katıldığı bir televizyon programında dershaneler konusunda Bağış’ın “Cemaat cemaatliğini bilsin” demesi haşhaşileri adeta kudurtmuş ve ertesi gün Ekrem Dumanlı ve Hidayet Karaca gibi önde gelen Paralel İhanet Çetesi mensuplarının kendisine tehditvari telefon mesajları atmasına sebep olmuştur. Paralelcilerin güç aldığı ABD’deki neoconlar ve İsrail lobisi dahil tüm dış şer güçleri pasifize edebilecek üst düzey ABD yönetimi ile en iyi temasa sahip Ak Parti mensuplarından biri olan Egemen Bağış’ın her zaman Tayyip Erdoğan’ın en sadık kurmaylarından olarak anılması, kendisini Paralel İhanet Çetesinin doğal hedefi haline getirmiştir. Erdoğan Bayraktar: 70’li yıllardan itibaren davasının neferi olmuş ve ticari zekası ile mevzuat bilgisini birleştirerek gerek KİPTAŞ Genel Müdürü, gerekse TOKİ Başkanı olarak son derece başarılı projelere imza atmış biri olan Erdoğan Bayraktar adı geçen 4 Bakan arasında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın en uzun süreden beri çalışma arkadaşı olan kişidir. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı makamının adeta Türkiye’nin Genel Belediye Başkanlığı konumuna dönüşmesinde Bayraktar’ın büyük bir rolü ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kendisine güveninin çok önemli bir etkisi vardır. Bu kadar fazla yetkiye sahip olması gerek Parti içinde gerekse dışında birçok kişinin tepkisini çekmiş ve Bayraktar’ı hedef haline getirmiştir.

16) Neden Halk Bankası? 2011 yılında önce ABD hemen ardından da AB İran’a ciddi yaptırımlar ve ambargolar uygulamaya başlayınca, her yıl İran’dan en az 10 milyar dolar tutarında petrol ve doğalgaz alarak ithalat yapmak zorunda kalan ülkemizi daha da zorda bıraktı. İran’a her yıl 8- 9 milyar dolar dış ticaret açığı veren Türkiye bu açığın finansmanını dışarıdan borçlanarak yapmak zorunda olduğundan, finansmanı sağlayanlar yani faiz lobisi TR’ ye herzaman mümkün olan en yüksek faizle borç vermeyi kendi menfaatlerinin gereği gördüler. 2011 yılında Türkiye’nin İran’a ihracatı 3,5 milyar dolar, İran’dan ithalatı ise 12 milyar dolardı. Yani o yıl dış ticaretimizde aleyhimize 9,5 milyar dolar tutarında açığımız vardı ve bu açık dışarıdan (faiz lobisinden) ciddi faiz oranları ile karşılanıyordu ki ambargo ile bu rakamın Türkiye aleyhine daha da artması söz konusuydu. ABD’deki Musevi lobisinin medarı iftiharlarından, Hazine Müsteşar Yardımcısı David Cohen, o dönemde Türkiye’ye gelerek bankalarımızı İran’a yapılan ihracat işlemlerini yapmamaları yönünde ikna etmeye çalıştı ve tehdit etti. Aksi halde bankaların sendikasyon kredilerini engelleyerek onları kara listeye almakla tehdit eden Cohen’e karşı Çağlayan Türk firmalarının İran’a ihracatlarının durmaması, aksine daha da fazla artırması için konuyu Bakanlar Kurulu gündemine taşıyarak bir kamu bankası olan Halk Bankası’nın acilen devreye girmesi gerektiğini ifade etti. Dönemin Başbakanı Sn. Erdoğan’ın talimatıyla Halk Bankası İran dış ticaretinde derhal devreye sokuldu ve bunun olumlu etkisi hemen 2012 yılı dış ticaret rakamlarında görüldü. Türkiye tarihinde ilk defa, İran’a 10 milyar dolarlık rekor bir ihracat gerçekleştirdi ve yine aynı yıl İran’dan ithalat ise yaklaşık 10 milyar doları petrol ve doğalgazdan oluşan 11,5 milyar seviyesine ulaştı. Bu suretle tarihimizde ilk defa İran’a dış ticaret açığımız 9 milyar dolarlar seviyesinden adeta rekor seviyede bir düşüşle 1,5 milyar dolara düştü. Yani Türkiye ilk defa İran’dan aldığı petrol ve doğalgazın finansmanı için kendi kaynağını kendisi oluşturdu ve dışarıdan borç döviz almadı. Buda faiz lobisini ve Türkiye düşmanlarını adeta kudurttu. Çağlayan tarafından önerilen Halk Bankası tarafından kurulan bir sistemle Tüpraş ve Botaş ithal ettikleri enerji bedellerini İran Merkez Bankası’nın Halk Bankası nezdindeki hesabına yatırıyor, İran’da Türkiye’den ithalatı için bu kaynağı kullanıyordu. Süreç içerisinde 2013 yılı başlarında oluşturulan bu hesaplarda Türkiye aleyhine enteresan bir olayın farkına varıldı ve görüldü ki; İran’a ambargo koyan ambargocu ABD ve AB ülkelerinin cevval bazı güçlü lobiye sahip olan firmaları İran’a Halk Bankası’ndaki İran hesabından neredeyse 15 milyar dolarlık transit ticaret gerçekleştirmişlerdi. Türkiye’de yatırımı bulunan kendi firmalarımız için oluşturduğumuz bu kaynağı maalesef ambargocu ülke firmaları cömertçe kullanıyorlardı. Bir taraftan bu firmaların ülkeleri, Türkiye’yi ve Türk firmalarını-ihracatçılarını en doğal hakkı olan İran’a ihracat yapmamamız için sıkıştırırken, diğer yandan kendi firmaları vasıtasıyla Türkiye’den bile daha fazla malı İran’a ihraç ediyorlardı. Tabii ki bu kabul edilebilir ve sürdürülebilir bir durum değildi. Halk Bankası’nda oluşturulan kaynak bizim yerli firmalarımızın (Türkiye’de yatırımı olan ve Türk vergi sistemine kayıtlı olan firmaların) yani Ali’lerin -Veli’lerin-Ahmet’lerin-Mehmet’lerin İran’a ihracatı için kullanılacakken ambargocu ülkelerin ihracatı için kullanılıyordu. Üstelik bu işlem transit ticaret kapsamı ile yapılıyor, tek bir Cent’i ülkemize gelmediği gibi, transit ticarete konu malların tek bir Cent’i ülkemizden alınmıyor ve Türkiye’ye tek bir kuruş vergi ödenmiyordu yani sözün özü ekonomimize hiç bir yarar sağlamıyor, üstelik bizim firmalarımızın kaynakları bu yabancı güçlerce gasp ediliyordu. Konu, 2013 yılı Mart ayı sonunda Çağlayan’ın gündeme getirmesiyle ilgili zeminlerde görüşüldü ve bunun sonunda Halk Bankası’nın kendisinde oluşturulan kaynaktan sadece Türkiye’de kurulu firmaların ihracatının desteklenmesi konusunda hassasiyet göstermesi tavsiye edildi. Bu konuların konuşulduğu günlerden kısa bir süre sonra, 11 Nisan 2013 tarihinde 47 Musevi kökenli ABD kongre üyesi Türkiye, Recep Tayyip Erdoğan, Zafer Çağlayan ve Halk Bankası aleyhinde adeta bir linç ve karalama kampanyası başlatarak gerek ABD Dışişleri gerekse ABD Hazine Bakanları’na bu konuyu dikkate almalarını adeta bir ültimatom yazısı ile talep ettiler. Bu arada Halk Bankası’nın İran’a Türkiye dışından yapılan transit işlemlere getirdiği bazı düzenlemelerin olumlu sonuçlarını 2013 tarihinde gösterdi ve bu tür transit ticaretin miktarı önce 6 milyar dolarlar seviyesine sonra 2014 yılında ise sıfır seviyesine düştü. Bu durum ambargocu ülkelerin firmalarını iyice rahatsız etti ve aynı yıl 17 ve 25 Aralık operasyonları düzenlendi! Hatta 17 Aralık günü Halk Bankası’nda yapılan aramalarda “çok özel ve gizli kayıtların” ülke dışına çıkarılması ABD ve İsrail’e götürülmesi ve kimlerle paylaşıldığı da bu hainliğin aleni ispatıdır. En enteresan yönü ise Halk Bankası’nın bağlı olduğu ve asıl talimat aldığı Başbakan Yardımcısı’nın adının bu süreçte hiç geçmemesidir. 17 Aralık operasyonu sonrası operasyonu yapan eski savcı Halk Bankası’na bir resmi yazı yazarak Halk Bankası’nın İran ilintili işlemleri ile ilgili ayrıntılı bilgi istemiş, bunun üzerine Banka Teftiş Kurulu’nca savcı tarafından oluşturulan “taraflı ve uydurma iddialar” mercek altına alınmış, konular 1 ay boyunca banka müfettişleri tarafından titizlikle incelenmiş ve sonucunda HalkBankası’nın İran ilintili işlemlerinde “hiçbir hukuksuzluğa-ayrımcılığa ve kurumun zararına ait bir işlemine rastlanılmadığı ve tüm işlemlerin iddia edilenlerin aksine mevzuata ve uygulamalara tamamen uygun olduğu “rapor altına alınarak ilgili savcılığa gönderilmiştir. Bu rapor ile birlikte ortada hiçbir hukuksuzluğun olmadığı, yetkisi ve etkisi altında olmayan bir kuruluşun yaptığı işlemlerden dolayı başka Bakanlara suç oluşturma çaba ve hevesi darbecilerin kursağında kalmıştır.

17) Altın Kaçakçılığı İddiası Gana’dan gelen uçak içindeki altınlar ile birlikte Atatürk Hava Limanı Gümrüğünde gümrük yetkililerince bir süre bekletilmiş sonrada Türkiye’de serbest dolaşıma girmeden yasal süresi içinde bir başka ülkeye gitmesine izin verilmiştir. Mevcut yasal mevzuat ve düzenlemelerde altının ülkemize ithali ve ihracı tamamen serbesttir yani altın; gümrük vergisinden Muaf ve KDV’den ise istisnadır. Gümrük vergisi ve KDV’si olmayan bir emtia asla ve asla kacak olamaz. Kaldı ki bu işlem ile ilgili uygulamalar, yapılan işlemler, olay sonrası önce gümrük idaresi müfettişleri tarafından incelenmiş herhangi bir olumsuzluğa ve suça rastlanılmadığı ve ortada bir kaçakçılık olayı olmadığı rapora bağlanmıştır. Sonrasında ise Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığınca incelenmiş ve ortada bir kaçakçılık suçu olmadığı cihetle takipsizlik kararı verilmiştir. Dikkat çekici bir diğer nokta ise; Gana uçağı ve yükü ile ilgili bu takipsizlik kararı “17 Aralık 2013 tarihinden yaklaşık 1 ay önce verilmiş ve böyle bir suçun olmadığı hukuken tespit edilmiş olmasına rağmen “ bu hukuki karar görmezlikten gelinerek operasyona konu edilmiştir!. Hukuken ve fiilen olmayan bir kaçakçılık suçuna bu konu ile hiçbir ilgisi olmayan, görev ve sorumluluk alanına girmeyen ve konuyu operasyondan sonra basından öğrenen ve kendisine bağlı olmayan dolayısı ile Gümrük idaresine etki etmek hakkı ve hukuku olmayan bir Bakan ilgi ve görev alanı dahilinde olmayan bir işlem konu edilerek kaçakçılık işine muhalefet oluşturmak iftirası ile suçlanmıştır.

18) Neden TÜRGEV? Paralel İhanet Çetesi’nin bu noktaya gelmesinin ardındaki en önemli yöntemlerden biri dar gelirli, evlatlarına iyi bir tahsil verme imkanı bulamayan fakir ailelerin zeki çocuklarını devşirerek kendi sistemleri içinde yüksek tahsil ve istihdam fırsatları sunmak ve bu kişilerin tespit ettikleri zaaflarını da kullanarak kendi benliklerini bile unutacak raddede biat ettirerek ve haşhaşi metaforundaki gibi robotlaştırarak yaşadıkları sürece her türlü gayri hukuki ve gayri ahlaki işleri yaptırmaktır. Genç nesli bu iğrenç çarktan kurtarmak maksadı ile karşılık beklemeden eğitim, yurt, burs, kitap, gereç ve sosyal ihtiyaçları karşılamak için kurulan TURGEV vakfının hedef alınması bu yüzdendir. TÜRGEV ve benzeri hayır kuruluşlarını kendi çıkarları için tehdit ve rakip gören Paralel İhanet Çetesi, bu tür vakıfların yöneticilerini ve bu vakıflarla işbirliği yapan başta Belediye Başkanları olmak üzere tüm yetkilileri itibarsızlaştırmak ve iftiralarla suçlamaya kalkmıştır.

19) Bakanlara ve Ailelerine Haksızlık Cumhur Ersümer ve Koray Aydın gibi Yüce Divan’da yargılanmış eski bakanların yaşadıklarına bakıldığında bu surecin 3 ile 4 yıl sürdüğü ve kendileri kadar ailelerinin ve yakınlarının da hayatlarının didik didik edilerek her türlü rencide edici muameleye tabi tutuldukları görülmektedir. Ortada hiç bir suç oluşturacak fiil ve delil yokken onlara ve onlar üzerinden ifadeye çağrılacak, olası yeni suç duyuruları ile yeniden sanık konumuna geçecek yüzlerce insana bu stresi yaşatmak günahtır, ayıptır, mantıksızdır ve vicdansızlıktır.

20) Başarılamayanı Başarma Girişimi Ukrayna’dan Cezayir’e kadar geniş bir coğrafyada süre gelen istikrarsızlık ve çatışma ortamına Ust Akil tarafından dahil edilmek istenen ülkemiz, Cumhurbaşkanımızın önderliğinde Hükümetimizin kararlılığı ve milletimizin feraseti sayesinde bir istikrar adası olmaya devam etmektedir. Küresel güçlerin, yerli hain piyonları olan Paralel İhanet Çetesi’ni kullanarak Türkiye’yi istikrarsızlaştırma girişimleri MİT Müsteşarı’nın göz altına alınma girişimiyle, Gezi olaylarıyla, 17 ve 25 Aralık Operasyonları ile, Musul Konsolosluğumuzun basılmasıyla, Türkmen kardeşlerimize yardım taşıyan MİT kamyonlarının basılmasıyla ve Kobani bahanesi ile denenmiş ve başarılamamıştır. Bahsi geçen 4 Bakanı Yüce Divan’a sevk etmek isteyen dış destekli Paralel ve Doğan Medya korosu bugüne kadar Başarılamayanı Başarmaya ve ülkeyi kaosa sürüklemeye çalışacaktır. Bu sebeplerden dolayı isnat edilen hiç bir suç unsurunun kanuni delil veya belgeye dayandırılamadığı ve dolayısı ile masum oldukları bariz olan 4 Bakanımıza sahip çıkmalı ve Yüce Divan’a sevk edilmelerine itiraz etmeliyiz.

iPhone’umdan gönderildi

Bunlar e-postalardan bazıları… Gidin Wikileaks’in “Berat’ın Posta Kutusu” sayfasına (TIKLAYIN), anahtar kelimelerle arama yapın. Bakın neler göreceksiniz neler…

Yorumlayın

Your email address will not be published.